Son oynadığı Kasımpaşa maçının ardından geçen bir haftalık süreyi, “Weghorst
gidiyor mu? Aboubakar geliyor mu?” sorularına cevap arayarak geçiren Beşiktaş,
Konya deplasmanında maça birinci dakikada yediği golle adeta 1-0 yenik başladı.
Son haftalarda form grafiği iyiden iyiye yükselen Mert Günok’un geri pasını
kaçırması, futbolun içinde olan talihsizliklerden bir tanesi. Böyle bir gol yenecekse,
ilk dakikada yemek de ehven-i şer sayılır. Konya Büyükşehir Stadına çıkacak
kadrolar açıklandığında, futbol kamuoyunun geneli gibi biz de siyah-beyazlıların
3’lü/5’li bir dizilişle sahaya yayılacağını düşünmüştük ama başlama düdüğüyle
birlikte yanıldığımızı anlamakta gecikmedik. Teknik direktör Şenol Güneş adeta
Barinov dedikodularını doğrularcasına orta alandaki çift ön liberodan biri olarak
Saiss’i sahaya sürmüştü. Doğrusunu söylemek gerekirse Faslı oyuncu, o bölgede
gayet göz dolduran bir görüntü verdi. Hatta Beşiktaş’ın Saiss’i kullanarak top yaptığı
anlarda atak olgunlaştırma konusunda çok daha başarılı olduğunu gördük. Ne
zaman ki, defanstan, kaleciden ve bek bölgesinden şişirmeler yapıldı işte o anlarda
Beşiktaş, etkisiz ve silik göründü. Gedson’u ileri uca yakın kullanma fikri Şenol
Güneş’in zorunluluktan başvurduğu bir uygulama çünkü tecrübeli teknik adamın
elinde playmaker diyebileceğimiz bir oyuncu yok. Oysa Gedson merkez orta saha
olarak çok daha efektif. Konyaspor maçı özelinde Muleka da sahada “sevimli
hayalet” misali gezinince, topa sahip olunmasına rağmen ilk yarıda arzu edilen
baskı kurulamadı. Zaten geçmiş haftaları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde şu
tespiti yapmakta hiç zorlanmıyoruz: 20.haftası gelen ligde Beşiktaş’ın ne 11’i, ne
dizilişi belli. Kimse gelecek hafta Beşiktaş’ın hangi oyuncularla hangi düzende
oynayacağını kesin olarak söyleyemiyor. Üstelik bu durum sezon başından bu yana
böyle. Siyah-beyazlı kadroda N’Koudou gibi, Muleka gibi, Redmond gibi, Dele Alli
gibi kağıt üzerinde çok şey vaat edip sahada pek bir şey vermeyen oyuncular var.
İsimler çoğaltılabilir…
Maçın ikinci devresine Nkoudou ve Tayfur hamleleriyle 4-4-2 dizilişinde
başlayan Beşiktaş; Saiss ve Gedson’u kendi yerlerine çekip, Muleka’yı da Cenk’in
yanına sürdü. Skora bakıldığında Cenk Tosun ve Josef’in golleriyle 3 puanı alan
taraf Beşiktaş ama biz galibiyete rağmen tehlike çanlarının çaldığını yazmak
durumundayız. Özellikle beraberlik golü sonrası Konyaspor biraz daha öne çıkıp
top yapmaya başlayınca, Beşiktaş’ın takım savunması anlamında tüm defoları orta
yere döküldü. Konya Büyükşehir Stadında öyle bir ikinci devre oynandı ki, maç
sonunda skor tabelasında 3-1’lik Konyaspor galibiyeti de yazsa, 3-1’lik Beşiktaş
galibiyeti de yazsa kimse şaşırmazdı. Beşiktaş gibi bir takımın bu kadar gitti geldili
bir oyuna izin vermesi, bunu yaparken de rakiplerine üç pasta gol imkanı tanıması
kabul edilebilir bir durum değil. Saha içi arayışları sürdüğüne göre ben Şenol
Güneş’in de bu tablodan memnun olmadığını düşünüyorum. Bugün Beşiktaş teknik
direktörüne, “Limit yok, istediğin kadar oyuncu alabilirsin” deseniz, muhtemelen en
az 6 oyuncu ister. Açıkçası Weghorst da gittikten sonra takımın takviye edilmesi
gerekliliği konusunda ben de Şenol Güneş ile benzer düşünceler içerisindeyim. Bu
takımın iyi bir golcüye, gol ve asist anlamında dişe dokunur katkı verecek on
numaraya, sadece çizgide kalmayan her iki yöne de gidebilen becerili bir sol kanat
oyuncusuna ve kaliteli bir ön liberoya ihtiyacı var. Eder dört transfer. Şenol Güneş’in
de stoper ve bek bölgesine oyuncu istediği yazılıp çiziliyor. Bu da oyuncu sayısını
6’ya yükseltiyor. “Beşiktaş yönetimi ara dönemde bu kadar oyuncu getirecek mi?”
diye sorarsanız, ben zorlanacaklarını düşünüyorum. İşin ekonomik yanı bir yana;
takımın eksilmesi (oyuncu göndermek) de zor, Ocak döneminde istenilen kalitede
oyuncuları bulabilmek de zor. Bu oyuncular gelse bile uyum sağlayıp kısa zamanda
netice almak hepsinden zor. Anlayacağınız, Beşiktaş ve Şenol Güneş açısından
asıl zorluk yeni başlıyor.
