Emre Gökdağ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Futbol
  4. Aslolan Aşktır

Aslolan Aşktır

Aslolan Aşktır
Aslolan Aşktır
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçtiğimiz günlerde bulunduğum bir ortamda sevgili Sertap Erener’in “Aslolan aşktır” şarkısını dinlerken, sözlerin ne kadar da taraftarı olduğum Beşiktaş’ın son dönemdeki “duygusal” yıkımlar barındıran hikayesini yansıttığını fark ettim. İşler sıkıştığı zaman ya da sebep-sonuç ilişkisi taraftarlarca kurulamayan absürt olaylar Beşiktaş camiasında baş gösterdiğinde, şarkının sözlerinde yer aldığı gibi “bir adım geriye” uzlaşıyoruz. Çünkü ortalama bir kültürümüz var. Aynısı Türk futbolu için de geçerli. Evet, tam her şey bitti, borçlar tavan yaptı, dibi gördük; şimdi akıl koymanın tam sırası derken kolaya kaçıp eski ezberden devam ediyoruz. Ve konuyu içimizi rahatlatmak için sloganlardan medetle ve sorgulamadan kaçarak şöyle bağlıyoruz: Aslolan takımımıza duyduğumuz “AŞK”tır.

Öte yandan, bu ezberlerin bazı sonuçlarıyla aşkla bağlı olduğumuzu söylediğimiz kulüpler “biraz” zedeleniyor. Şöyle ki; kulüpler batık. Bunu düzeltmek ya da düzlüğe bir şekilde çıkılsa bile aynı hatalara düşmemek için gerekli adımları atma konusunda kaygılanmayanlar kulüplerin başında ve düzenin dayattıklarıyla yetiniyorlar. Hatta sorgulanmadıkça ve koltuklarından kalkmadıkça durumdan hoşnut bir tavır sergiliyorlar. Yine aynı düzen, yönetenlerin düşük yeterliliklerini kabullenmeye bizleri iterken, algımız; yorumcusu, gazetecisi, muhabiri, duyumcusu yani duruma göre pozisyon almaya hazır ve nazır kim varsa tamamı tarafından şu ezberlere yönlendiriliyor. “Ramos’u getirin!” “Ya Talisca ya istifa!” “Rakibin alıyorsa sen de alacaksın!” “Onlar nasıl illegali legalleştiriyorsa sen de yap!” “Taraftar ister!” vb. Çizdikleri projeksiyon ise “devlet nasılsa batırmaz.” Ya kulübün gerçekleri ve ihtiyaçları?

Yineliyorum, kulüpler zaten batık. Olmayan parayı harcayıp geleceğimizi borçlandırarak dibini sıyıralım mantığı, başarıyı peşin satın alma eylemi ile birleşince ve başarı gelmeyince, bu küreği elimize kim tutuşturdu diye bağrınıyoruz daha da derinleşmiş mezarımızın çukurunda. Diyelim ki başarı geldi; gelen maddi kaynağı da, eğer önceki seneden fırsat kalırsa, sonraki senenin başarısını satın almaya çalışarak tüketiyoruz. Önce bu gerçeği kabullenmek gerekiyor. Kendinize transfer döneminde rakip gördüğünüz, harcama konusunda kaygılanmayan rakipleriniz; başaltı Avrupa kulüpleri ya da Arap kulüpleri ile yarışırken, size kalan otuz yaş civarı, acabalarla dolu oyuncular yaranıza nereye kadar merhem olur?

Planlamadan ve stratejiden uzak her hamlenizde hem rakiplerinizle mücadelede geri kalıyorsunuz hem de geleceğinizi şekillendiremiyorsunuz. Belirsizlik ve bu belirsizlikten beslenenler kulüp kültürünü yiyip bitirirken, devamlı kurban arıyoruz. Ortaya liyakat ve akıl koyması gerekenler de, tüm sorumluluklardan muaf, her girdikleri top kendilerine zul gelir şekilde kulüp yönetmeye devam ediyorlar. Kötü sonuçlar geldiğinde ise “hesap sor!” diyoruz. Kim kimden hesap soracak? Pardon?

Yöneteninden medya mensubuna, taraftarından teknik adamına; camianın erkenden yola koyulmak adına bir karar vermesi lazım. İhtiyaçların karşılanması mı? Yoksa belli belirsiz alınan anlık hazlar mı? Bir camiayı hangisi birleştirir ve büyütür? Hangi “AŞK”tan bahsediyoruz? Aslolan tam olarak nedir? Karar siz kulüplerine gönül veren okurların.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Tarlayı satıp parasını pavyon da yiyen amcalar yönetse kulüpleri ancak bu kadar olur. Eline, emeğine, kalemine sağlık Emre👏

    Cevapla