Beşiktaş, 26.haftada son haftaların formda takımı İstanbulspor’u ağırladı. Kazanan takımı bozmama kuralını bu maçta da uygulayan Şenol Güneş’in tek dokunuşu sakatlıktan kurtulan Ghezzal’ı sahaya sürmesiydi ama bu değişiklik kağıt üzerinde akan oyundaki üretkenlik probleminin çözümünü vaat ettiğinden son derece önemliydi. Gel gelelim, ilk yarı boyunca Beşiktaş’ın kilidi açmakta yine zolandığını gördük. Uzun sakatlık döneminden dönmüş olmasına rağmen burada Ghezzal’ın yetersiz kalmasından bahsedebilmek çok mümkün değil. Nitekim kornerden gelen Cenk Tosun golünde asisti yapan Cezayirli yıldız idi. Ayrıca sahada kaldığı 63 dakika boyunca 4 şut pası verdi. Geçtiğimiz haftaki maç yazımızda, Şenol Güneş’in Amir – Gedson – Salih orta alan göbeğiyle işin savunma kısmını başarıyla kotardığını, ofansif anlamda ise alınması gereken epeyce yol olduğunu yazmıştık. Açıkçası siyah-beyazlılar son haftalarda “karbon kopya” maçlar oynuyor. İlk yarıda topa hakimiyet, bu hakimiyeti skora yansıtmakta zorlanma, bireysel beceri veya duran topla atılan gol ve soyunma odasına gidiş. İkinci yarılara yapılan baskılı başlangıçlar, zamanla rakibin oyuna ortak olması, yapılan değişikliklerle baskıya karşı koyma çabaları…v.s. Bugün açıkça görüldü ki, tercih edilen orta alan üçlüsü bozulup 4-2-3-1’e dönüldüğünde Cenk, Aboubakar, Maxim, Ghezzal gibi hücum dörtlülerini arkada kompanse etmek Amir – Gedson ikilisi için hayli zor oluyor. Bu iki isimden biri yerine Salih de olsa durumun çok fark edeceğini sanmıyorum. Blokların birbirinden uzaklaşması ve takım boyunun uzaması buradaki genel problem. Şenol Güneş’in Salih’i çıkarıp Maxim’i sahaya sürdüğü 63.dakika ile tekrar hamle yaparak Saiss – Tayfur ikilisini oyuna aldığı 83.dakika arasında İstanbulspor hem golü buldu, hem pozisyon üstünlüğünü ele geçirdi hem de topa hakim oldu. Burada Beşiktaş teknik heyeti açısından dikkatle irdelenmesi gereken doneler var. Tecrübeli bir teknik direktör olarak Şenol Güneş’in bu bölümdeki oyunu ve Beşiktaş’ın eksik kalan parselasyonunu masaya yatıracağını düşünüyorum. Zaten kendisi de maç sonu açıklamasında, “Alex çok önde kaldı. Gedson da sağa sola deplase olunca rakip çok kolay geldi.” şeklinde konuştu.
Bu maçın bitiş düdüğüyle birlikte sanıyorum tüm Beşiktaşlı taraftarlar milli ara sonrası oynanacak Fenerbahçe derbisini düşünmeye başladılar. Buradaki ortak soru da “Bu futbol derbiye yeter mi?” sorusu. Doğrusunu söylemek gerekirse derbi, hem defansif hem ofansif anlamda Beşiktaş ve Şenol Güneş açısından gerçek bir test maçı olacakmış gibi görünüyor. Siyah-beyazlılar bireysel hatalar dışında gol kolay yemeyen bir takım haline geldiler ama madalyonun diğer yüzünü çevirip baktığınızda attıkları gollerde de bireysel becerilerin ağırlığı göze çarpıyor. Hem savunma hem hücum konusunda daha kaliteli bir rakip önünde A planının yetersiz kalabileceği düşünülerek farklı çözümler üretilmeli. Nedir bahsettiğimiz A planı? Kenardan bol bol orta denemek. 90 dakikada 39 orta yapmak açıkçası Beşiktaş gibi bir takımın tek başına öncelikli planı olamaz. Mutlaka üretkenlik konusunda yeni formüller üzerinde çalışılmalı. Milli ara bu açıdan faydalı olabilir ki, Beşiktaş bu arada bir de hazırlık maçı oynamayı planlıyor.
Şenol Güneş yönetiminde Beşiktaş, maksimum puanı almaya yönelik genel perspektifinden sapmış değil. Bu noktada “öyle gerektiği için” pragmatik davranmanın ehven-i şer bir düşünce tarzı olduğunu geçtiğimiz hafta yazmıştık. Öte yandan Türkiye’de derbiler taraftarlar açısından pragmatik değil karizmatik görünmeniz gereken maçlardır. Bu yüzden Kadıköy’de Fenerbahçe’ye yenilmek galibiyet serisinin getirmiş olduğu toleransı bir anda sıfırlayabilir. Sarı-lacivertli takım ve Jorge Jesus özelinde de benzer bir durum söz konusu. Derbide savunma güvenliğini ön plana alarak oynamak her iki teknik adam açısından karizmayı çizdirmeme yolunda geçer akçe olarak kabul edilebilir. Bugünden bakıldığında bireysel beceri ve performansların öne çıkacağı bir derbi izleyecekmişiz gibi görünüyor. Bakalım neler olacak.
